Gelişmiş Arama
Ziyaret
9930
Güncellenme Tarihi: 2007/10/27
Soru Özeti
İnsan kendi işlerinde ihtiyar sahibimidir? Yani seçme özgürlüğüne sahip midir? Eğer bu sorunun yanıtı olumlu ise bu seçme özgürlüğünün sınırları ve kapsama alanı nereye kadardır?
Soru
İnsan kendi işlerinde ihtiyar sahibimidir? Yani seçme özgürlüğüne sahip midir? Eğer bu sorunun yanıtı olumlu ise bu seçme özgürlüğünün sınırları ve kapsama alanı nereye kadardır?
Kısa Cevap

Kendimizi defalarca bir caddede yapayalnız ve kimsesiz bulduğumuz olmuştur. Gidiş yönü belirlidir ve bizim bu belirlenen yönde ilerlemekten başka çaremiz yoktur. İşte bu cadde bizim için önceden belirlenmiş sabit şeylerdir. Irk, soy, aile, boy, dil ve benzeri olgular. Ama bazen de kendimizi çeşitli yolların kavşağında kararsız ve hayrette buluruz. Bu durumda zihnimize ilk gelen soru ne yapalım ve hangi yolu seçelim olmuştur.

Birçok zaman karşılaştığımız niye, neden, nedir gibi sorular bizim seçme özgürlüğümüzün olduğunun göstergesidir.

Ama insanın seçme özgürlüğünün alanı hakkında şunu söylemek gerekir ki: Bir eylemin gerçekleşmesinde bizim irademizin tam neden[i] olmadığı gibi işlerin meydana gelmesinde çaresiz ve mecbur değiliz. Bizim bir eylemi gerçekleştirmemiz için birçok gereklilik etken ve ileler sebep oluşturmakta ama yinede bu eylemin gerçekleşmesi bizim irade ve ihtiyarımıza bağlıdır. Bizim irademiz olmadan eylem sonuçlanmaz. Biz bütün şartlar ve etkenler arasında eksik neden sayılırız ama yine de bu eksik neden olmasa yine de sonucu ulaşmaz.



[i]. Tam neden, bir sonucun var olması için yeterli olan nedene denir, bu durumda sonucun varlığı ondan başka bir şeye bağlı değildir. Başka bir ifade ile böyle bir neden var olunca sonucun varlığı kesin ve zorunlu olur. Eksik neden ise sonucun var olması onun var olmasına bağlı olmasının yanı sıra tek başına onun var olmasıyla sonuç var olmaz, onun var olmasıyla diğer şartların var olamsı da gerekir.

Ayrıntılı Cevap

İnsanın gerçekleştirdiği her eylem yaratılış âleminde meydana gelen bir oluşumdur. Bu oluşumun, âlemde vuku bulan diğer oluşumlar gibi tamamen bir sebebin varlığına bağlıdır. İnsanın yaratılış âleminin bir parçası olması dolayısıyla âlemdeki diğer varlıklarla bir irtibat içindedir. İşte bu yüzden insanın gerçekleştirdiği eylemlerde âlemdeki diğer varlıkların etkisi vardır. Örneğin insanın yediği bir parça ekmeği dikkate aldığımızda bu eylemin gerçekleşmesi için el, ayak, ağız, ilim, kudret ve iradenin varlığı gerekir. Ekmeğin var oluşu ulaşılabilirliği, belirli bir engelin olmayışı gibi daha birçok zaman ve mekânla ilgili şartların oluşması bu eylemin gerçekleşebilmesi için gereklidir bu etkenlerden birinin olmayışı eylemin gerçekleşmesini imkânsız kılacağı gibi tam sebebin (tam nedenin) bir orada olması eylemin gerçekleşmesini zorunlu kılar.[1]

Bu temel gereğince hepimizin sahip ve maliki olan Allah, insanın ihtiyari işlerinde kendi iradesinin temel faktör konumunda olmasının istediğini söyleyebiliriz. Örneğin bir olayın ve hadisenin vuku bulması için beş şart ve amil gerekli ise bu amillerden biri de insanın iradesi ve seçme özgürlüğüdür.

Örneğin: bir lambanın yanması için gerekli bütün eşyaların sağlam ve hazır olması durumunda (örneğin lamba, anahtar, kablo kablonun elektrik üreten fabrikaya bağlantısının kurulmuş olması vb. etkenlerin var olduğu durumunda) bu etkenlerden biri de elektrik anahtarına basılmasıdır

Bizim irademizle gerçekleşen olaylarda da bütün etkenlerin hazır olması durumunda insanın iradesini kullanması kilide basma rolünü oynar. Allah Teala’nın isteği şudur: bir olayın gerçekleşmesi ancak insanın irade edip anahtara basması ile gerçekleşsin. Bütün etkenlerin var olduğu takdirde eylemin gerçekleşmesinin zorunlu oluşu etkenlerden biri olan insan iradesi göre mümkün olmasıyla çelişmez. Yukarıdaki örnekte lambanın yanması olayı bütün sebep ve etmenlerin vuku bulmasıyla gerçekleşir; bu doğrudur ama insanın anahtara basması zorunlu bir eylem değil kişinin iradesi ile gerçekleşen bir olgudur.

İşte bu, fertte bulunan istek ve irade sebebin gerçekleşmesini ve yahut gerçekleşmemesini sağlamaktadır. Buna göre bir işin onun meydan getiren tam nedene göre zorunlu oluşu onun nedenin bir parçası olan insanın iradesine göre de zorunlu olmasını gerektirmez.

İnsanın katıksız duygusu da bu gerçeği desteklemektedir. İnsan Allah’ın vermiş olduğu fıtratıyla yemek, içmek ve gezmek gibi eylemlerle sağlık, hastalık, büyüklük, küçüklük, boy gibi olgular arasında fark görmektedir. İlk kısım olguları insanın iradesiyle direkte bir bağlantısı olduğu ve insanın bu işleri yüzünden yerince övgü, eleştiri ve onama getirmekte aksine ikinci kısımda ise insan insanın bir sorumlu bilmemektedir.

İslam’ın ilk dönemlerinde Ehl-i Sünnet içerisinde insanın gerçekleştirdiği eylemler konusunda iki meşhur eğilim vücuda gelmiş bu eğilimlerden biri insanın gerçekleştiği eylemleri tamamen Allah Teala’nın iradesine bağlı görmüş ve insanı bu eylemleri gerçekleştirmeğe mecbur olduklarını savunmuş ve insanın sahip olduğu iradeye hiçbir değer vermemiştir.

Diğer eğilim ise insanı gerçekleştirdiği eylemlerde bağımsız bilip bu eylemi Allah Teala’nın iradesine bağlı bilmeyip kaderden ayrı görmekteydi. Ama Kur’ani temel ve öğretilerle uyum içinde olan Ehl-i Beyt’in öğretilerine göre, insan kendi gerçekleştirdiği eylemlerde muhayyerdir, ama bağımsız değildir. Yani Allah Teala bir işin gerçekleşmesini insanın iradesi dâhilinde gerçekleşmesini istiyor. Başka bir ifadeyle Allah Teala insanın iradesinin de bir parçası olduğu tam nedenin oluşması ile bir işin var olmasını irade ediyor ve o işin gerçekleşmesini zorunlu kılıyor. Sonuç olarak eylemin gerçekleşmesi zorunlu olmakta birlikte insan o işi yapıp yapmamakta muhtardır.

Eylem, sebep ve etkenler bütününe göre zorunlu ve bu bütünün bir parçası olan insan iradesine göre mümkündür.[2]

Bu konuda faydalı kitaplar:

1-İnsanşinasi, Mahmud Recebi, 4. ve 5. bölümler. İmam Humeyni Eğitim ve Araştırma Merkezi.

2- Felsefe Öğretimi, Ustad Misbah Yezdi, c. 2. Ders: 69. Sazman-i Tabliğat İslami

3- Adl-i İlahi, Ustad Şehid Mutahhari, İslami yayınlar.



[1]. Tabatabi, Seyyid Muhammed Hüseyin, İslam’da Şia s. 78.

[2]. Tabatabi, Seyyid Muhammed Hüseyin, İslam’da Şia s. 78.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Rastgele Sorular

  • İnsanların babası Hz. Adem (a.s)’ın yaratılışından bugüne kadar geçen süre ne kadardır?
    20318 تاريخ بزرگان 2010/03/07
    Kur’an-ı Kerim’de bu konuda açık bir şey yoktur. Tarihi kaynaklarda ise Hz. Adem’in (a.s) bundan altı ya da yedi bin yıl önce yaratıldığı söylenmektedir. Fakat bilim insanları, insan ömrünün milyonlarca yıl öncesine dayandığını söylemekteler. Yani Hz. Adem’den önce de binlerce insan nesli gelmiş ve ...
  • İmamlar (a.s) neden takiyye ederlerdi?
    8192 Kelam İmi 2010/12/04
    Takkiyyenin nedeni yalnızca korku değildir, korku, takiyyenin nedenlerinden sadece biridir, tümü değil. Dikkat etmek gerekir ki, korku, soruda gelen iki çeşidin ötesinde bir şeydir. Zira korku takiyyesi bazen takiyye edenin canı, onuru, malı ve yakınlarına gelebilecek tehlikeden dolayı yapılırken, bazen başkalarına ve müminlere gelecek olan zarar ihtimalinden ...
  • İmam Hasan (a.s) daha büyük olmasına rağmen neden imamet İmam Hüseyin’in (a.s) evlatlarına intikal etmiştir?
    11045 Eski Kelam İlmi 2010/09/22
    Yanıta ulaşmak için bir takım noktalara dikkat etmek gerekmektedir: 1. İmamet makamına ulaşan bir şahıs masumiyet, ilim, cesaret, cömertlik vb. şart ve özellikler taşımalıdır. Bu şartların kimin karakterinde tahakkuk ettiğinin teşhisi insan için mümkün olmadığından, imamet makamı Allah tarafından atanılan bir ...
  • Eğer tavaf esnasında insanın tuvalet ile ilgili ihtiyacı söz konusu olursa yapılması gereken vazife nedir?
    8773 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/02/14
    Sorduğunuz soru birkaç taklidi merciin (Allah yüce izzetini artırsın) defterine gönderildi bu defterlerce verilmiş olan cevaplar şöyledir: Ayetullahe'l-uzma HAMENEY'NİN (Allah yüce gölgesini devam ettirsin) defteri:  Eğer birinci tavafta küçük abdest arız olursa ...
  • İç veya dış necaset insan içine sirayet ederse onu necis eder mi?
    5666 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/06/20
    Belirtilen soru büyük taklit mercilerinin bürolarına yollandı ve aşağıdaki cevaplar elde edildi:Ayetullah Uzma Hamaney (Ömrü uzun olsun):1 ve 2. Sorunun Cevabı: Necis olmaz.3. Sorunun Cevabı: Dışarıya çıktığında bizzat necis ile birlikte olursa necis olur.Ayetullah Uzma Mekarim Şirazi (Ömrü uzun olsun):İçte birbirine değme ...
  • Şia âlimlerine göre, İngiltere’nin Luxor şehrinde günlük namaz vakitlerini nasıl öğrenebiliriz?
    7214 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/04/29
    Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız. ...
  • Raf’ı hadisi nedir?
    8155 Diraytü’l-Hadis (Hadis Etidü) 2012/02/15
    Raf’ı hadisi İslam Peygamberinden (a) rivayet edilen iki hadisin unvanıdır. Birinci hadis, İslam dininde bazı özel durumlarda teklif ve onun gerekliliklerinin ilga edildiğini veya bazı amellerin vaz'i yada teklifi sonuçlarının kaldırıldığını içerir. İkinci hadis, teklif veya bazı hükümlerin, belirli kişileri kapsamadığını ifade eder.
  • Evlilik süresinde ahde yaptığım vefasızlığı nasıl telafi eder ve Allah’ı razı edebiliriz?
    7219 Pratik Ahlak 2012/03/12
    Siz sözünüzde durmamakla bir insanın geleceğini söndürmüşsünüz! Kötü sözlülüğünüzün etkisiyle, o kızın ruhunda telafi edilemeyecek yaraların oluşması mümkündür ve bunun sorumlusu sizsiniz. Bundan dolayı siz, ona borçlusunuz ve boynunuzda insan hakkı gibi büyük bir vebal var. Buna izafeten siz, bu haksızlığın yanında onu fahişelikle suçlamış ...
  • Neden bazı Müslümanlar dini inançlarıyla çelişen davranışlarda bulunmaktadırlar?
    7174 Pratik Ahlak 2010/03/13
    İnsan ruhani, maddi, hayvansal, toplumsal, duygusal vb. boyutları olan bir varlıktır. Bu boyutlar, insanın inancıyla amel ve davranışları arasında bazı uyumsuzlukların çıkmasına neden olan bir çatışma halindedirler. İlahi dinler, özellikle İslam, insanı hayvansal yönelişlerin tuzağından kurtarıp çeşitli ...
  • “Elhemdu – lillah” ve “subhanellah” kelimelerinin dakik anlamı nedir?
    10632 Eski Kelam İlmi 2012/03/10
    “Hamd” kelimesinin lügatteki anlamı övmek ve kötülemenin (zemetmenin) zıddıdır. “Tesbih” kelimesi ise Allah ı her çeşit noksanlıklardan, ihtiyaçtan, ortaklıklardan ve Onun makamına yakışmayan her şeyden O’nu tenzih etmek, beri, pak ve mukaddes bilmek anlamındadır. Bu iki kavram genellikle kuranın birçok ayetlerinde ve namazda okunan zikir ve dualarda ...

En Çok Okunanlar