Gelişmiş Arama
Ziyaret
13607
Güncellenme Tarihi: 2012/04/04
Soru Özeti
Neden Kuran ayetleri nüzul tertibi esasına göre toplanmadı?
Soru
Kuran ayetleri neden nüzul tertibi (ilk olarak Mekki ve sonra Medeni) esasına göre toplanmadı?
Kısa Cevap

Peygamber(s.a.a)’den Kuran’ın nüzul tertibi esasına göre toplanmasına dair bir destur bizlere ulaşmamıştır. Kuran’ın toplanması birkaç merhalede gerçekleşmiştir. İmam Ali (a.s) Kuran’ı, nüzul tertibi esasına göre topladı ama sonuçta halifelerin topladığı genellik kazanmış ve Ehlibeyt (a.s) da şimdiki Kuran’ı tam anlamıyla teyit etmişlerdir.

Ayrıntılı Cevap

Kuran’ın toplanması hakkında üç ana görüş mevcuttur[1]:

  1. Nüzul esnasında her bir surenin ayetleri tam olarak nazil oluyordu ve sure bitmeden başka bir sure başlamazdı.
  2. Her bir sure için birkaç ayet nazil olur ve sureler aşamalı olarak tamamlanıyordu. Bu görüşe göre şöyle bir soru akla gelebilir. Acaba ayetlerin surelere yerleştirilmesi Peygamber’in (s.a.a) emriyle mi gerçekleşiyordu yoksa sahabe zamanında mı böyle bir iş gerçekleşti?
  3. Şuanda mevcut olan hem ayetlerin hem de surelerin tertibi, sahabe zamanında şekil almıştır.

Birinci Görüşün Tahlili:

Suyuti, El-İtkan kitabında Peygamber’in (s.a.a) ve Müslümanların “Bismillahirrahmanirrahim”in başlamasıyla bir önceki surenin bittiğini ve yeni bir surenin başladığını anladıklarına dair rivayetler nakletmiştir.[2] Bu rivayet genel olarak Peygamber (s.a.a) zamanında da surelerin kâmil şekilde nazil olduğunu gösteriyor. Ama ulemanın ortak görüşü olan risaletin evvelinde “Alak” suresinin sadece birkaç ayetinin nazil olduğu[3] ve bazen bir ayetin nazil olduğu, Peygamber’in (s.a.a) de onu münasip bir sureye yerleştirdiği[4] bilgisi bu farzın güvenilir olmadığını göstermektedir.

İkinci Görüşün Tahlili:

Birinci bölümde de belirttiğimiz gibi tarihte birçok ayet Peygamber’in (s.a.a) emriyle çeşitli ayetlere yerleştirilmiştir. İlk olarak Ebu Bekir tarafından toplanan ve sonraları Osman zamanında ikinci defa toplanan Kuran’da hiçbir ayetin yeri değişmemiştir ve temelde ayetlerin derlenmesinde hiçbir müdahaleleri olmamıştır. “Fatiha” suresi gibi bazı sureler her ne kadar kâmil olarak nazil olsa da[5], Kuran’daki uzun sureler gibi diğer bazı sureler zamanla ve zahiren orantılı olarak (yani her bir sureden bir miktar ayetin nazil olması ve zamanlar surelerin tamamlanması) nazil olmuştur.

Bu alanda merhum Tebersi şöyle diyor: “Nüzul tertibinde, surelerin düzeninin riayeti, her surenin başlangıcıyla alakalıdır. Eğer bir sureden birkaç ayet nazil olsa ve o sure bitmeden başka bir sure kâmil şekilde nazil olsa hatta bu arada birkaç sure daha nazil olsa ve sonra ilk surenin kalan ayetleri nazil de olsa tertibin geçerliliği (surelerin Mekki ve Medeni olmaları) her surenin başlangıç ayetlerinin nüzulüne göredir.”[6]

Bu duruma göre, ayetlerin farklı surelerde derlenmesi ve yerleştirilmesi Peygamber’in (s.a.a) emriyleydi. Ama Osman zamanında Kuran’ın farklı nüshaları toplandı ve herkes başkalarının Kuran’ında olmayan kendi nüshasının doğruluğunun ispatı için o ayetlerin, Peygamber’den (s.a.a) duyduğuna dair iki şahit getiriyordu ve o nüsha da yerine yerleştiriliyordu.[7]

Üçüncü Görüşün Tahlili:

Ayetlerin düzeni konusunda yaklaşık olarak[8] ortak bir görüş mevcuttur. Ayetlerin düzenlenmesi Peygamber’in (s.a.a) emriyle ve kayıtla gerçekleşen bir iştir.[9] Ama daha önce de dediğimiz gibi her ne kadar Kuran’ın Peygamber (s.a.a) zamanında da toplandığına dair rivayetler olsa da,[10] bazı alametlere göre surelerin tertiplenmesi sahabe zamanında gerçekleşmiştir.[11] Eğer bu görüşü kabul edersek –güçlü de bir görüştür- Kuran’ın toplanması genel anlamda üç merhalede gerçekleşmiştir; Peygamber (s.a.a) zamanında, ilk ve ikinci halife döneminde ki nihayetinde üçüncü halifeye ulaşan dönemde.[12]

Kuran’ın Toplanması:

Kuran Peygamber (s.a.a) zamanında, Onun emriyle bazı sahabeler aracılığıyla toplanmıştır. Bu toplama vahiy kelamının yazımıdır. Ebu Bekir zamanında perakende haldeki levhalar ve parça halindeki ayetler levhalarda ( şimdiki kitaplara benzer bir mecmua) toplandı. Sonuçta Osman zamanında bu birçok Mushaf ki Araplar sayesinde farklı kıraatlere müptela olmuştur, tek bir Mushaf da toplandı.[13]

Ali (a.s) Mushaf'ı:

Ali (a.s), Peygamber’in (s.a.a) vefatından sonra Kuran’ı toplanması ile meşgul oldu. Bu Kuran’ın (Mushaf’ın) özelliği ayet ve surelerin nüzulüne göre dakik olarak düzenlenmesiydi.[14] Yani Mekki olanlar Medenilerden önce yer alıyordu.[15] Ama bu Kuran, hilafet iddiası taşıyan bazı sahabeler tarafından kabul görmedi.[16] Sonuçta ise son olarak üçüncü halifenin bir araya getirdiği Kuran, Ali (a.s) tarafından da kabul edildi.[17]

Bahsedilen konuları nazara alarak şu neticeyi alabiliriz:

  1. Kuran ayetleri tedrici nüzulüne göre bazen kâmil bir sure şeklinde bazen de bir sureden birkaç ayet şeklinde nazil oluşu.
  2. Kuran ayetlerinin nüzulünde, ayetlerin orantılı olarak farklı surelere nazil olması.
  3. Sahabeden bazıları Peygamber’in (s.a.a) desturu (nüzulün düzenine göre değil) ve kendi derlemesiyle Kuran’ı bir araya getiriyordu.
  4. Ayetlerin derlenmesi Peygamber’in (s.a.a) emriyle ve kayıtla gerçekleşmiştir.
  5. Bir söyleme göre surelerin derlenmesi, sahabe zamanında ve özellikle Osman zamanında gerçekleşti.
  6. Kuran’ın toplanması Peygamber (s.a.a) zamanında, vahyin yazımıyla olmuştur. Birinci ve ikinci halife zamanında perakende olan levhalar toplandı ve bir mecmuada toplandı. Osman zamanında birkaç yıldır süre gelen farklı kıraat sorunları çözümlendi.
  7. İmam Ali (a.s) Kuran’ı, nüzul tertibine göre topladı ama Osman aracılığıyla toplanan Kuran da İmam tarafından kabul gördüğü için Müslümanlar arasında vahdeti koruyarak kendi topladığı Kuran’ı kaldırdı.

 


[1] Bakınız 71 ve 1625. soru

[2] İbni Abbas şöyle diyor: Allah Resulü (s.a.a), “Bismillahirrahmanirrahim” nazil olana kadar surenin ne zaman biteceğini bilmiyordu. Bezzar ayrıca şunu da ekliyor: “Bismillah” nazil olduğunda bir surenin bittiği ve diğer bir surenin başladığı belli olurdu. El-Mizan, C.12, S.186

[3] Marifet, Muhammed Hadi, Ulum-i Kuranî, S.76, Muessese’yi Et-temhid, Kum, 1999

[4] Marifet, Muhammed Hadi, Ulum-i Kuranî, S.77; İbni Aşur, Et-Tahrir vet-Tenvir, C.1, S. 90; Tirmizi İbni Abbas’tan, O da Osman b. Affan’dan naklederek diyor ki:

«كان رسول اللّه صلّى اللّه عليه و سلّم مما يأتي عليه الزمان و هو تنزل عليه السور ذوات العدد- أي في أوقات متقاربة- فكان إذا نزل عليه الشي‏ء دعا بعض من يكتب الوحي فيقول ضعوا هؤلاء الآيات في السورة كذا».

[5] Ulum-i Kuranî, S. 76

[6] Tabersi, Fazıl b. Hasan, Mecmeul-Beyan fi Tefsiril-Kuran, mütercimlerin tercümesi, C. 26, S.147, Feraheni Yayınevi, Tahran, 1981; Ulum-i Kuranî, S. 89

[7] Tercüme’yi EL-Mizan, C. 12, S. 174

[8] Şia’nın Muhammed b. Habibullah Sebsivari Necefi gibi “El-Cedid fi Tefsiril-Kuranil-Mecit C.2, S. 420” müfessirleriyle ve gayri imami olan ŞEvkani gibi “Fethul-Kadir, C.1, S. 86” müfessirlerle bu konuda muhalefet etmişlerdir.   

[9] Suyuti, El-İtkan fi Ulumil-Kuran, C.1, S.71; Ulum-i Kuran, S. 119

[10] El-İtkan, C.1, S.69; Buhari, Muhammed b. İsmail, Sahihi Buhari, C.4, S. 1907, Dar b. Kesir, Beyrut, 1407 h.k.

[11] Ali b. Süleyman El-Abid, Cem’ul-Kuran Hifzan ve Kitabetun, S: 70, Birinci konu:

الأدلة على كتابة القرآن الكريم في عهده صلى الله عليه وسلم ، ما رواه البخاري ومسلم عن ابن عمر  « أن رسول الله صلى الله عليه وسلم نهى أن يُسَافر بالقرآن إلى أرض العدو » .

* وفي لفظ لمسلم أن رسول الله صلى الله عيه وسلم قال : « لا تسافروا بالقرآن ، فإني لا آمنُ أن يناله العدو »،بیجا،بیتا

[12] Mukriyzi, Ahmet b. Ali, Emtaul-İsma’, C. 4, S.239, Darul-Kutubil-İlmiye, Beyrut, 1420 h.k.

[13] Bakınız: Cem’ul-Kuran Hifzan ve Kitabetun, S: 70 (Peygamber (s.a.a) zamanında Kuran’ın toplanmasıyla ilgili); El-İtkan, C.1, S. 69 ve 70 (Ebu Bekir ve Osman’ın Kuran’ı toplaması ile ilgili ve bu konuyla ilişkili olan yerler)

[14] Daha önce de deiğimiz gibi bazı ayetler Peygamber’in (s.a.a) emriyle kendilerine has yerlere yerleştirilmiştir.

[15] Ulum-i Kuranî, S. 121, Muhammed b. Sa’d, Et-Tabakatul-Kubra, Tercüme Mehdi Damğani, C.2, S. 324, Kültür ve Düşünce Yayınevi, Tahran, 1995

[16] Ulum-i Kuranî, S. 122

[17] Ali (a.s) hilafeti zamanında Kufe’ye ulaştığında halk, Osman’ın yaptığı iş için serzenişte bulundu. Zira o halka Kuran’ın tek bir nüshasını sunmuştu. Ali (a.s) sesini yükselterek susmalarını istedi ve buyurdu ki: O her ne yaptıysa bizimle meşveret ederek ve muvafakat ederek yaptı. Ben de eğer Onun yerinde olsaydım böyle yapardım ve aynı yoldan giderdim. Bakınız: A’sam b. Kufi, El-futuh, Tercüme, Mestufi Herevi, S. 997, Neşr’i İntişarat ve Amuzeş’i İnkılab’i İslami, Tahran, 1993; Ulum-i Kuranî, S. 122-123

 

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Vaktin başında namaz kılmak mı iyidir yoksa iki doğuş arasında yatmamak mı?
    5640 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/04/11
    Her şeyden önce bir noktaya dikkat etmeniz lazımdır:Kerahete neden olan uyku ister sabah namazından sonra olsun, ister ondan önce olsun iki doğuş arasındaki uykudur. Bu yüzden sorunuza göre siz iki doğuş arasında uyuduğunuzdan dolayı her iki durumda da kerahete mürtekip olmuş bulunmaktasınız. ...
  • Ahmet ismi İncil’in neresinde gelmiştir?
    26742 Eski Kelam İlmi 2011/11/12
    Bu konuda dikkat edilmesi gereken önemli nokta şudur: Kur’an, İncil’de İslam Peygamber’inin (s.a.a) müjdeleyici olduğunu söylüyorsa, tahrif edilmiş İncil’i değil, Hz. İsa’nın (a.s) getirdiği incili kastetmektedir. Elbette tahrif edilmiş hali hazırdaki İncil’de de, bu meseleye işaret edilmesi dikkate değer bir konudur.Hz. Mesih (a.s), “Farkilit”ın geleceği müjdesini vermişti. Bu kelime ...
  • Bazen kıbleye doğru oturuyor ve temiz imamlar (a.s) ile sohbet ediyorum ve bu esnada bedenimde özel bir hal hissediyorum ve deyim yerindeyse tüm tüylerim ürperiyor. Bu hal neyin işaretidir?
    10283 Pratik Ahlak 2012/01/18
    Bildiğiniz gibi masum hazretler (a.s) bizim amellerimizi gözetlemektedir ve rivayetlerde de bu konuya işaret edilmiştir. Kesinlikle bu ilgi onların haremindeyken veya dikkatle kendilerine sevgi ifadesinde bulunduğumuzda daha çok ve belirgindir. Öte taraftan bedenin heyecanlıyken ve manevi hallerde reaksiyon göstermesi, hepimiz için vuku bulmuştur ve ayet ve rivayetlerde de bunun ...
  • Bankanın halktan geciken taksitten dolayı aldığı “gecikme parası” faiz sayılıyor mu?
    5983 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/09/09
    Banka aracılığıyla gecikmiş taksitten dolayı alınan gecikme parasın hükümü hakkında bazı mercilerin görüşleri aşağıda açıklandığı şekildedir: Ayetullah Uzma Hamenei’nin (Allah onun ömrünü uzun etsin) Defteri: Çalışmalarını “İslami Şura Meclisi’nin” tasvip ettiği kanunlar esasına göre yapan ve “Gözetleme Şurası’nın” teyit ettiği bankanın uygulamasında bir ...
  • İlahi yaşam nasıl bir yaşamdır? Şu andaki yaşamla bir tezaddı var mı?
    7834 Pratik Ahlak 2012/01/05
    Kur’an’a baksak ve ‘’Neden yaratıldık? sorusunu ona sorsak şu cevabı verecektir: ‘Ben, cinleri ve insanları, sadece bana kulluk etsinler diye yarattım.’ İbadet nedir? İbadet yani Allah’a kulluk etmektir. Yani yaptığımız bütün işler, hatta yemek içmek gibi günlük ve çok normal işlerimiz bile ilahi ve ibadi ...
  • Acaba Şia mezhebinden Sünni mezhebine geçmek caiz mi?
    4784 Diğer Konular 2018/12/08
    Esasen din ve inanç insanın akıl ve mantık yoluyla hakikati araştırması ve araması sonucu kendi seçimiyledir. İnsan temel inançlarında araştırma yapmalı ve hakikate ulaştıktan sonra onu seçmelidir. Din ve mezhep insana büyüklerinden miras kalmaz. Buna binaen dinin temel inançlarında taklit caiz değildir.[1] Zira din, ...
  • Rivayetlere göre iyi bir ortağın taşıması gereken özellikler nelerdir?
    3561 Şirket 2020/01/20
  • Anne (kadınlar) yoluyla da seyitli intikal eder mi?
    16105 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/06/20
    Hz. Zehra’nın (a.s) tüm evlatlarının Peygamberin (s.a.a) evlatları olduğu hususunda hiçbir şüphe yoktur. Ama Allah Resulü’nün (s.a.a) evladı olmak sıfatı ile seyit ve Haşimi olmak sıfatı arasında fark bulunduğuna dikkat etmek gerekir. Soyu Fatıma Zehra’ya (a.s) ulaşan herkes İslam Peygamberinin (s.a.a) neslindendir, ama seyitlerden değildir; zira seyit ve Haşimî ...
  • Bilal-i Habeşî Ve Hilafet Meselesi
    9683 تاريخ بزرگان 2011/08/03
    Tarihten anlaşıldığı kadarıyla Bilal-i Habeşî halifeler biat etmemiş, bazı yerlerde onlara itiraz etmiş ve hilafet sistemi için ezan okumaktan uzak durmuştur. Bu yüzden Şam’a sürgüne gönderilmiş ve orada vefat etmiştir. ...
  • “Farz” ve “vacip” hangi manaya gelmektedir? Bu iki kelime arasındaki fark nedir?
    10232 مبانی فقهی و اصولی 2014/01/21
    Farz ve vacip eğer değişik durumlarda ve özellikle ayrı (birlikte değil) bir şekilde kullanılırsa, kesinlik ve belirleme anlamına gelir[1] ve ıstılahtaki manası ise mütealliklerinin zorunlu olmasıdır. Ama bu iki kelime arasında bir farkın olduğu bazı lügat kitaplarında zikredilmiştir. Farz ve vacip arasındaki fark, farzın ...

En Çok Okunanlar