Gelişmiş Arama
Ziyaret
10193
Güncellenme Tarihi: 2011/07/21
Soru Özeti
Birinin insan, diğerinin ise hayvan veya bitki olmasına neden olan varlıkların yaratılışındaki farklılığın temelinde ne vardır?
Soru
Birinin insanın, diğerinin ise bitki veya havyan olarak yaratılmasına neden olan varlıkların yaratılışındaki farklılığın temelinde ne vardır? Her varlığın layık olduğu şekilde yaratılmasının anlamı nedir?
Kısa Cevap

Varlık âlemi, Allah’ın imkânlar dâhilinde en güzel şekilde yarattığı en üstün düzendir. Burada bulunan her şey ve her fenomen özel bir yer ve mertebeye sahiptir. Bu düzen bir dizi kanunlar ile idare edilip onda değişim ve dönüşüm geçerli değildir. Varlıktaki üstün düzen, mahlûklarda değişik mertebe ve farklı derecelerin olmasını gerektirir. Bu farklılık ve ihtilaflar yaratılmazlar, bilakis mahlûkların zatî gereği olarak ortaya çıkarlar ve Yüce Allah varlık ve liyakat kapasitelerine göre onları yaratır. Bu yüzden bulundukları yer neyse sadece onu kabul edebilmişlerdir.

Ayrıntılı Cevap

Bu sorunun cevabı dört bölümden teşkil olmaktadır:

1. Bu âlemin bir düzeni bulunduğu ve bu düzenin zatî olduğu hususunda bir şüphe yoktur. Aynı şekilde onun cüzleri arasında tıpkı sayıların mertebeleri gibi gerçek bir bağ mevcuttur. Sayılarda bir sayısının iki sayısından önce geldiğini, iki sayısının üç sayısından önce ve bir sayısından sonra geldiğini gözlemlemekteyiz. Aynı şekilde bir sayısı dışındaki diğer her sayı, bir sayıdan sonra ve bir başka sayıdan önce gelmektedir. Her sayı bir mertebede yer almakta ve kendi mertebesince bir takım hüküm ve eserlere sahip bulunmaktadır. Hakeza bir hadde sahip olmayan sayılar kümesi bir düzen meydana getirmektedir. Sayıların mertebelerinde bulunan bu düzen ve nizam sayıların zatından kaynaklanır. Bu zatî düzen mahlûklar arasında varlık âleminde de egemendir. Aralarında hiçbir gerçek bağ olmaksızın, sıraya dizerek ve birini diğerinin ardına koyarak Allah’ın varlıkları yaratması diye bir şey söz konusu değildir.

2. Varlık âlemine egemen olan düzen, en üstün düzendir; yani bu âlemde bulunan her şey, daha iyi tasavvur edilemeyecek derecede en güzel ve en iyi halde yaratılmıştır. Kur’an-ı Kerim bu hususta şöyle buyuruyor: “O ki yarattığı her şeyi güzel yarattı…”[1]

3. Bu varlık düzenine bir dizi genel kanunlar egemendir ve Yüce Allah bu kanunlara göre varlık âlemini idare etmekte ve bu kanunlar dışında asla bir şey yapmamaktadır. Hakeza bu kanunlarda hiçbir değişim ve dönüşüm de olmaz. Nitekim Kur’an şöyle buyuruyor: “Allah’ın kanununda asla değişme bulamazsın.”[2]

4. Bu âlemin kanunlarından bir tanesi neden-sonuç kanunudur. Bu kanun esasınca varlık düzenindeki her mevcudun bir yer ve makamı vardır. Neden-sonuç kanununun olmamasının manası, her mevcudun her şeyin yaratılma menşei olabilmesi ve her sonucun her nedenin yerine ve her nedenin her sonucun yerine gelebilmesidir. Mesela kibrit alevinin güneş aleviyle bir olabilmesidir. Oysaki bu mümkün değildir. Neden-sonuç kanunun evrene egemenliği açıkça görünmektedir. Çünkü her sonucun özel bir nedeni vardır ve her nedenin belirli bir eser ve sonucu bulunur. Evrendeki varlıkların mertebeleri toplumsal ilişkilerde yaygın olan konsensüs ve itibarî mertebeler kabilinden değildir; birisinin yöneten veya yönetilen olması arasında fark olmayışına benzemez. Evrendeki varlıkların mertebeleri gerçek ve hakiki mertebelerdir. Bu mertebeler esasınca bir koyun insan olamaz ve insan da koyun ve nebat olamaz. Burada neden biri bitki, diğeri insan ve öteki ise hayvan olarak yaratılmıştır şeklinde bir nedensellikten bahsetmenin manası yoktur. Bir cümleyle söylemek gerekirse, evrendeki varlıkların farklılıkları onların zatlarından kaynaklanır ve bu neden-sonuç düzeninin gereğidir.[3] Bundan dolayı her varlığın liyakatine göre yaratıldığı söylenir; yani Allah zatî kapasite ve istidatlarına göre eşyaları yaratır. Yaratılışta varlıklar için belirlenen derece ve makamlardan birisi, onların liyakat ve kapasitesinin cansız varlıklardan veya bitkilerden veyahut başka şeylerden olmalarıdır. Bu, toplumsal statüler (yöneten ve yönetilen) gibi değişim ve dönüşüme açık değildir. Bu statüler hendesî şekillerin özellikleri gibi varlıkların zatî hususiyetleridir. Zaviyelerin toplamının iki açıyla eşit olması üçgenin özelliğidir veya zaviyelerin toplamının dört açıyla eşit olması dörtgenin hususiyetidir, diye bir tespitte bulunduğumuzda bunun manası birisine iki açı taşıma ve diğerine de dört açı taşıma özelliğini birilerinin vermiş olması değildir. Dolayısıyla “neden üçgene zulüm etmiş ve dört açı vermemişlerdir diye bir şey söylemek veya aksini ifade etmek mümkün değildir; çünkü üçgen belirtilen özellik ve belirli kapasite dışında başka bir şey taşıyamaz. Evrendeki varlıkların mertebeleri de bu şekildedir. Cansız varlıkların gelişmemesi ve idrak etmemesi ama bitkilerin gelişmesi ve derkten yoksun olması ve hayvanın hem gelişmesi ve hem de idrak edebilmesi, her birinin varlıksal zatî mertebelerindendir. Hepsi başta bir derecedeydi ve sonra Yaratan birine gelişme ve idrak etme liyakat ve kapasitesini vermiş, bir diğerine hiçbirini vermemiş, ötekine bir boyut vermiş ve diğerine ise onu vermemiştir diye bir tespit doğru değildir. O halde Allah’ın ilkönce tüm varlıkları eşit olarak yarattığına ve sonra da bazılarını diğer bazılarına üstün kıldığına dair düşüncemiz yanlıştır. Aksine evrendeki her şeyin sadece özel bir şekilde var olabileceğini ve Allah’ın da bunu ona vereceğini söylememiz doğru olacaktır. Nitekim İbn-i Sina şöyle demektedir: Allah kayısıyı kayısı yapmamıştır, aksine onu (baştan kayısı olarak) icat etmiştir.[4] Meselenin daha aydınlanması için şu örneğe dikkat ediniz: Bir otomobil vida, küçük ve büyük düğmeler, gövde motor, tekerlek, lamba, direksiyon vb. birçok parçadan teşkil olur. Ama üretici baştan tüm eşit parçaları bir şekilde üretmiş ve sonra birini direksiyon ve diğerini tekerlek vb. karar kılmıştır tespitinde bulunmak yanlıştır. Aksine ilkönce vida, küçük ve büyük düğmeler, gövde, motor, tekerlek, lamba ve direksiyon gibi her bir parçayı ayrı şekilde üretmiş ve otomobilin işini doğru yapabilmesi için her birini kendi yerine yerleştirmiştir.      



[1] «الذی احسن کل شیء خلقَهُ», Secde, 7.

[2] «ولن تجدَ لسُنةِ تبدیلاً», Ahzab, 62.

[3] Mürteza, Mutahari, Adl-i İlahi, s. 102-107, Sadra, çap-ı 30, 1378.

[4] «وما جعل اللهُ المشمشة * مشمشةً بل أوجدها»

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Cenabet guslü alması gereken biri namaz kılabilmek için guslün yanı sıra abdestte alması gerekir mi?
    26159 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/08/11
    Cenabet guslü yerine getirmiş olan kimse normal şartlarda abdesti bozan bir durumla karşılaşmadığı takdirde (tuvalete çıkma, yellenme gibi…)aldığı cenabet guslü ile namaz kılabilir ve namaz için abdest almaması gerekir. Eğer abdesti bozan bir durumla karşılaşmadığı halde gusülden sonra namaz için abdest alırsa haram olan(yapmaması gereken ) bir ...
  • İmam niçin masum olmalıdır ve imamın masum olduğu nasıl belirlenmelidir?
    13092 Eski Kelam İlmi 2008/06/18
    Şia, Ehl-i Sünnet’in aksine, imamın, da masumiyet konusunda peygamberler (s.a.a.) gibi olduğuna inanmaktadır. Bu yüzden İslam Peygamberi ve diğer ilahi peygamberlerin de masum oldukları gibi, imam da hata ve yanlıştan masum olmalıdır.Ama Ehl-i Sünnet, peygamberden sonraki halifeliği, ilahi değil, toplumsal bir makam olarak görmektedirler onlara göre bu makam halk ...
  • Rehberliğin görüşüne göre “bilerek” namazı bozmanın hükmü nedir?
    30111 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/12/22
    İradi olarak farz namazı bozmak ve kesmek haramdır ama bir kefareti yoktur. Eğer insan namazını doğru kılıp kılmadığına dair şüphe ederse şüphesine itina etmemeli, namazını doğru kıldığına hükmetmeli ve namazı bozmamalıdır. Ama namazını bozarsa bunun bir kefareti yoktur. Elbette farz namazı iradi olarak bozmak haramdır ama ...
  • Eğer namaz kılan bir insan namaz esnasında mescidin necis olduğunu veya olacağını anlarsa ne yapmalıdır?
    6070 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/09/12
    Tevzihü’l-Mesail’de şöyle belirtilmiştir: “Eğer namaz kılan şahıs namaz esnasında mescidin necis olduğunu anlarsa ve namaz vakti dar ise namazın tümünü kılmalıdır. Eğer vakti varsa ve mescidi temizlemek namazı bozmaya neden olmazsa namaz esnasında temizlemeli ve sonra namaz kılmalıdır. Lakin bu namazı bozacaksa, namazı bozmalı, mescidi temizlemeli ve sonra namaz ...
  • Ümmü'l Mü'minin deyimi nasıl ortaya çıktı?
    11752 Tefsir 2009/06/16
    Ümmü'l Mü'minin deyimi ilk olarak Peygamber (s.a.a)'in zamanında Ahzap suresinin 6. ayetinin nazil olmasıyla deyimleşti. Ayet, Peygamber (s.a.a)'in eşlerinin mü'minlere göre durumunu ortaya ...
  • Yemek yemek için ev sahibinden izin almak gerekir mi?
    7032 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/02/14
    İslami açıdan insanın yemeğinin helal ve pak olmasının yanı sıra mubah da olması gerekir yani o yemeğin sahibi de razı olmalıdır ve biz de onun razılığını bilmeliyiz. Başkalarını malını izinleri olmaksızın kullanmak haramdır. Ancak bir kimse başkasını yemek için evine davet etmiş yemek sofrasını açmış veya bir bağ sahibi ...
  • Eğer Ayşe müminlerin annesiyse ve Kur’an onun temiz olduğunu ilan etmişse, Cemel savaşında İmam Ali’yle (a.s) nasıl savaştı?
    9578 Eski Kelam İlmi 2011/09/21
    Sorudaki temizlikten kastedilen temizlik, tathir ayetinin içeriği olan tüm yönleriyle ve mutlak temizlikse, tathir ayeti sadece aziz Peygamber (s.a.a), İmam Ali (a.s), Fatıma (a.s), İmam Hasan (a.s) ve İmam Hüseyin ile ilgilidir ve Peygamberin eşlerini kapsamamaktadır. Ama iffet ile çelişen bir ameli yapma ithamından (ifk hadisesi) temizlenmek ise, bu ...
  • Gusül alırken bedenin mutlaka yıkanması gereken yerleri neresidir?
    9969 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/01/17
    Guslün doğru olmasının şartlarından biri suyun bedenin görünen dış yüzünün tümüne ulaşmasıdır. Nitekim Tevzih-ul Mesail’de şöyle yazar: ‘Gusül alırken bedende iğne ucu kadarda yıkanmayan yer kalırsa gusül batıldır. Ama kulak ve burun içi gibi görünmeyen yerlerini yıkamak farz değildir.’
  • Hz. Meryem’in makamının yükselmesine neden olan şey nedir?
    15584 Tefsir 2012/06/26
    Kur’an ve hadislerden anlaşılan şu ki; İmran’ın kızı Meryem, mali bakımından iaşesini idare edebilecek bir güce sahip değil ve böyle fakir bir ailede (zira o doğmadan önce babası vefat etmişti) dünyaya gelmiştir. Bu neden dolayı onun sorumluluğunu Hz. Zekeriya (Meryem’in teyzesinin kocası) üstlenmişti. Bu değerli ...
  • Aceleyi gidermek için ne yapılmalıdır?
    6741 Teorik Ahlak 2012/05/03
    Acele, dinsel öğretilerin men ettiği hususlardandır. Bu, işleri yapmada erken girişimde bulunmak anlamına gelir. Acele etmek hız ve işleri zamanında yapmak ile fark eder. Hız, öncüllerin ve gerekli şartların hazır olmasından sonra insanın fırsatı elden vermemesi ve işi yapmak için girişimde bulunmasıdır. Acelenin karşısında ise soğukkanlılık ve ...

En Çok Okunanlar